31 Ekim 2012 Çarşamba

bir mühendis'ten

"Başıma gelecek olayları, yani yapmayı tasarladığım basit işleri göz önünde tutarak endişeleri, kuruntuları önümdeki olayın sonuna kadar erteliyorum. Bugünlerde umutsuzluk var, boyumdan büyük işlere giriştim galiba. Şimdi geri dönmesi de zor. Bu yüzden görünüşte bir şeyler olmak için çabalıyorum. Ne olursa olsun bana saygı göstermelerini istiyorum. Bana istisnasız herkes kızıyor; kafalarındaki ben’i bozduğum için. Ben onların hayallerinde tutarlıyım. Belki kendi hayalimde de tutarlıyım. Yaşarken bu iki tutarlığın da dışındayım. Her şeyle sırasıyla alay ettiğim halde kendimi gülünç durumlarda buluyorum. Bu durumlar geçtikten sonra kendimle de alay ediyorum. Yalnız artık hissediyorum ki, bunun sonu yok. Saatlerce hiç bir şey yapmadan evde oturuyorum; sonra tam çıkarken, evde kalsaydım bir şeyler yapabilirim gibi hissediyorum. Galiba hep acele ettim."

- oğuz atay

6 Ekim 2012 Cumartesi

başlıyoruz


yeni dönem başlıyor, makinacılar görev yerlerine çağrılıyor...

7 Ağustos 2012 Salı

Segah geldik,

"...geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan
geçince başlayacak, bitmeyen sükûnlu gece
guruba karşı bu son bahçelerde keyfince... "

yine de biz hicaz gidelim...

buzo.

Başı Boş Tanım

Makinacı dediğimiz,
 çileli sorgulamalar, dertli sınavlar, virajlar, dağlar, tepeler, çabalar, çileler ve bol rakılı mezelerle bezediği acısını, insanın doğal bitki örtüsü olan "maki"sel umutlarla - sayıca fazla, boyca kısa- kitleleri biraraya getirici milli kaynaştırma harflerimizden olan "n" ortak paydasında buluşturmayı bünyesine tiryakileştirmiş kişi ve kişiler bütünüdür.

*Başlık parası çıkışmadı, yazıyı başıboş bıraktım. Kaderin böylesi!

buzo.

21 Temmuz 2012 Cumartesi

em-e'ye dair*

büyük usta nazım hikmet'e saygıyla...

1
em-e şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle çalışacaksın
                       bi makinacı gibi mesela,
yani, em-enin dışında ve ötesinde hiçbir şey düşünmeden,
                       yani bütün işin gücün em-e olacak.
em-eyi ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı önünde, çizimlerin masanda,
yahut kocaman gözlüklerin,
                        kareli kağıtlarınla bir kütüphanede
                                    saatlerce çalışabileceksin,
                        hem de yüzünü bile görmeden başka insanların,
                        hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
                        hem de en güzel en gerçek şeyin
                                      em-e olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki em-eyi,
gece yarısında bile, mesela, dişli çizeceksin,
           hem de öyle sınava hazırlık olsun diye değil,
           kalmaktan korktuğun halde kalmaya inanmadığın için,
                                      em-e yanı ağır bastığından.
                                                                               

2
Diyelim ki, gecenin bir yarısı damarlardayız,
yani, rakı masasından,
              sabaha kadar kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz dışlanmanın kederini
biz yine de düşüneceğiz vidanın öngerilme üçgenini,
mil dayanıklı mı, diye hesaplayacağız çaktırmadan,
yahut da sabırsızlıkla çözeceğiz
                                dişlilerin toleranslarını.
Diyelim ki, izlenilmeye değer bir şeyler için,
                               diyelim ki, euro2012 zamanındayız.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
                           em-e çalışmaktan golü görmemek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
                        fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
                        belki günlerce sürecek olan euro2012’nin şampiyonunu.
Diyelim ki kütüphanedeyiz,
aylardan da ağustos,
daha da iki-üç hafta olsun girilmesine o sınavın.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
                                    yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
          hiç kalınmayacakmış gibi çalışılacak...
                                                                     
3
Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
                       hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
                       yani bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
                       zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Makinacıyım" diyebilmen için... 


* em-e: makine elemanları dersinin almancadaki ve aachendaki karşılığı

8 Temmuz 2012 Pazar

neden?

aachen'da bir hayalet dolanıyor, makinacının hayaleti. 1870'ten beri dolanan bu hayalet bu satırlarda ete kemiğe bürünüyor, ses buluyor, hatta yeri geldiğinde bir çığlığa dönüşüyor.
bu öyle bir çığlık ki tarihin belli bir noktasından, bir şarkının nakaratından, bir şiirin son dizesinden, bir fotoğrafın bulanıklığından, bir romanın sevilmeyen karakterinden, okkalı bir küfürden, akşamdan kalma bir sabahın acizliğinden kopup geliyor ve yarattığımız sanal atölyemizde işlenip internet pazarına ihraç ediliyor. fabrikamız HÜSO 9001-9002, MURAT 131, R2D2, ME, WK sertifikalarına sahip olup, ürünlerimiz DIN EN HÜSO 2343 normlarına uygun üretilmektedir.
taşlarız, kopyalar-yapıştırırız, yapar-bozarız ama bir şekilde çarkları kendi bildiğimizce döndürmeye devam ederiz. aklımızdan başka kaybedecek bir şeyimiz yoktur!

keyifli okumalar!